Süleyman ALTINHAN

TUTUNACAK DALIMIZ YOK !

featured
service

Gündemimizi, hayatımızı meşgul eden nice meseleler varken aslında meselelerimizin en büyük kaynağı olan bir “güven problemi” olduğudur. Böylesi bir güven probleminin ilk odağı “Allah’a güven olmamasıdır”. Bu ciddi sözlerimi geliniz bize güzel bir ömürü inşa etmenin yollarını öğreten Peygamberimiz Hz. Muhammed s.a.v.’nin İsrailoğulları kavmiminin  yaşadığı şu hadiseyi açıp kulak verelim; “Kur’an-ı Kerim’in ifadesi ile İsrailoğulları (Tih çölünde dolaşırken) kendilerini gökten her gün bıldırcın kuşu ve kudret helvası yağardı. (Bakara, 2/57) İlahî emir gereği bunlardan sadece günlük ihtiyaçlarını alırlar, bir de cuma ile cumartesi günlerinin yiyeceklerini biriktirirlerdi. Ancak onlar onu hırs ve tamahkarlıkları nedeniyle depoladılar. Bu yasağı çiğnemenin cezası olarak depoladıkları etleri kokuştu.” (İbn Hacer, Fethu’l-Bari, 10/110) Bu hadis-i şerifin ışığında şöyle sorarız; Yahudilere, Yüce Allah bu kadar nimet vermesine rağmen neden farklı yiyecekler istediler. Hani inanmayanlar için bir söz vardır ya “ inanman için gökten zembille mi (sepet) insin istersin” işte bu insanlara gökten zembil inmesine rağmen neden halen imanda sıkıntı yaşıyorlar. El cevap, tabii ki de bunların nice sebepleri varken başta gelen sebebi “Acaba yarın Rabbimizden helva ile et gelmezse ya aç kalırsak? “güvensizliği ve korkusudur”. Aslında topraktan bitecek olan sebzeleri de Rabbimizin izniyle olduğunu o istemezse onun da olmayacağını unutturacak kadar olan bir “güvensizliktir”. Yukarıdaki hadis-i şerifimizi anlamaya çalışırken son pasajında böylesi bir güvensizlik durumundan dolayı etin bozulmasına ve kokmasına sebebiyet verdiğini belirtiyor. Şu an sizlerden nasıl daha önceleri et bozulmuyor muydu? sorusunu duyar gibiyim. Bu hadis-i şerifi alimlerimiz etin daha önceleri de bozulduğunu ancak daha evvel kesilen etlerin yenip dağıtılıp infak edildiğinden böylesi bir durumla karşılaşmadıklarını ama yahudilerin yarın aç kalırım korkusuyla hiçbir surette paylaşmayıp ikram etmeyip bütün etleri evlerine depoladıklarından dolayı et bozulma olayına ilk onların muhatap olduğunu anlıyoruz. Yani yine bir aç kalma korkusu ile Allah’a güvensizlik söz konusudur. Geçtiğimiz haftalardaki yazımızda da belirttiğimiz üzere Rabbimizin emirleri, Hz. Muhammed s.a.v.’in bize aktardığı hadis-i şerifleri bizlerin kamil, güzel, erdemli insan olmamızı sağlar ve bizi terbiye eder. Aslında hayatımızın inşasında güzel bir peygamberin ümmeti olup bizi yetiştirmesidir. Yani Rabbimize güven’i inşa ettikten sonra da insanlara topluma karşı güveni inşa ederek toplumda güven ortamının oluşmasına vesile olacaktır. Hâsılı Rabbimize güven’i Karadeniz’imizin güzel insanı Temel’den gülümsetirken aslında ağlanacak halimizi yansıtan bir hikaye ile sözlerimi bitiriyorum. Temel, bir gün araba alır ve malumunuz olduğu üzere Karadeniz bölgemiz yamaç arazilere sahiptir. Bizler batısında olmamıza rağmen öyle yamaçlar varken Doğusu bir hayli daha yamaç ve rampadır. Hâsılı Temel arabasıyla gezintiye çıkar ama bir yamaçtan uçuverir ve kendini bir ağacın dalında asılı bulur. Aşağıya bakar uçurum sağa bakar sola bakar uçurum, yukarı bakar gökyüzü ve bağırır. Kendi o has güzel şivesiyle; Kimse yok mii? Kimse yok mii? Hikaye o ya bize ibret verecek. Gaipten ses duyar; Temel ben senin Rabbinim sen ise benim kulumsun kendini bana bırak. Sonra Temel tekrar aşağı bakar ve uçurumu tekrar görünce der ki; Hele başka kimse yok mii?. Fıkrada bize verilen ders Rabbimiz ne emrettiyse O’na tabii olmamız gerektiğidir. Her zorlukta ve her sıkıntıda Rabbimize boyun eğerek onun ilmine bilgisine sığınmaktır. Fıkrada uçurumdan uçması ise Rabbimizin  bize zulüm etmesi değil bilakis bizim kendimize zulüm etmemizdir. Hatta öyle ki  uçurumdan dahi uçsak yine kurtarıcımızın Rabbimizin olduğu bilincine varmaktır. Her şeye rağmen yine kurtuluş reçetimiz Rabbimize güvende olduğunu beyan eden ağlanacak halimizi güldüren bir fıkra ile meselemizi özetlemişiz oluruz.
Kıymetli Dostlar, yani hâsılı bu kişi aslında Temel değil biziz. Rabbimiz ben varım seninle sabredenle beraberim(Bakara, 2/153) buyuruyor ama biz ise medeti halen başka yerlerde  arıyoruz. Ya aradıkça kendimiz hüsrana uğratacağız ya da Rabbimize güvenerek mutluluğa kavuşacağız. Çünkü bu hayatın hengâmesine bizim gücümüz yetmez sadece bunları var eden kudret sahibinin gücü yeter. Haydi ona güvenme vakti.

TUTUNACAK DALIMIZ YOK !

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Uygulamayı Yükle

Uygulamamızı yükleyerek içeriklerimize daha hızlı ve kolay erişim sağlayabilirsiniz.

Giriş Yap

Yığılcanın Sesi Gazetesi ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!