İbrahim Arvasi

İNSANOĞLU’NUN YERYÜZÜNDEKİ ACI SERÜVENİ

featured
service

İlk insan ve ilk Peygamber Hz. Âdem(a.s.)’in oğlu Kâbil’in; öz kardeşi, mazlum, muti, insancıl olan Hâbil’i kıskanıp bu kıskançlığı da düşmanlığa vardırması ve neticede de onu öldürmesiyle başlayan yeryüzü çekişmesi, didişmesi, kavgası, düşmanlığı, ölümleri, öldürülmeleri tarihi süreçte de darıdünyadan hiç eksik olmadı. Savaş meydanlarında sayısız savaşçı hemcinsleri tarafından hunharca katledilirken, yerleşim yerlerine yapılan amansız baskınlarda sayısız insan toplulukları yok edildi. Atılan amansız pusularda, kurulan nice ölüm tuzaklarında, müteaddit ölüm çemberlerinde koca koca rakamlarla ifade edilen âdemoğlu katledildi, boğazlandı, öldürüldü. Bin bir zahmetle onlarca nesil tarafından yüzyıllar boyu inşa edilen şehirler yine insanlar tarafından çok kısa bir zamanda yakıldı, yıkıldı yerle bir edildi. Tarihi süreçte ki şehir devletlerinden uçsuz bucaksız bozkırlarda bir araya gelen düzensiz insan topluluklarına, balta girmemiş ormanlarda hayata tutunmaya çalışan küçük kabilelerden geçit vermez dağların bağrında barın insan topluluklarına, büyük büyük imparatorluklardan toprakları üzerinde güneşin batmadığı devletlere, hanlıklardan emirliklere, sultanlıklardan çarlıklara, derebeyliklerden beyliklere kadar  sayısız devletlerde bütün bunlar ve daha fazlası vücuda geldi.

Oysa Hakk Teâlâ kudret eliyle yaratıp varlık  âlemine çıkardığı, kendi ruhundan üflediği, akıl ve irade sahibi kıldığı, yeryüzünün halifesi olarak vasıflandırdığı, şan ve şeref sahibi diye tavsif ettiği, temiz ve güzel olan şeyleri kendisi için rızık olarak tayin ettiği, karada ve denizde çeşitli vasıtalarla yürüttüğü, koca koca canavarları kendisine boyun eğdirdiği, huzura ermesi teskin olup sükûnet bulması için ona kendi cinsinden eşler var ettiği, tertemiz bir fıtrat üzeri ve en güzel bir biçimde/şekilde yarattığı, görmesi için bir çift göz, duyması için kulaklar, konuşması için dil, tasavvur edip düşünmesi için bir kalp ve her bir ihtiyacının tedariki için görüntüsüyle göze kusursuz güzellik katan ve mükemmel, tastamam bir biçimde işleyen azalar bahşettiği insanoğlunu elbette boşuna yaratmamıştır.

İnsanoğlunun yaratılış gayesi ise kendisini yoktan var edip O’na sayısız ikramlarda bulunan, kendisini nice üstün vasıflarla donatan Rabbini, terbiye edicisini, Hâlıkını, Yaratıcısını tanıyıp O’na boyun eğmesi, bütün samimiyetiyle ve içtenliğiyle O’na kulluk etmesi, ahlaki güzelliklerle bezenip yeryüzünü yaşanır bir barınağa dönüştürmek için burayı maddi ve manevi anlamda imar etmektir.

Andolsun ki, biz insanı (Âdem’i) kuru bir çamurdan, sûretlenmiş bir balçıktan yarattık. (Hicr, 26).

Biz insanı, sorumluluklar yükleyerek imtihan etmek, hayra ve şerre karşı tutumunu denemek için, muhtelif kanallardan dökülen sıvılarla karışık bir katre spermin, eşinin yumurtasıyla uyum halinde birleşmesinden yarattık. Sonra onu işiten, gören ve düşünen bir varlık haline getirdik. (İnsan 2).

Biz, hakikaten insanoğlunu şan ve şeref sahibi kıldık. Onları, (çeşitli nakil vasıtaları ile) karada ve denizde taşıdık; kendilerine güzel güzel rızıklar verdik; yine onları, yarattıklarımızın birçoğundan cidden üstün kıldık. (İsra 70).

Biz insanı en güzel biçimde yarattık. (Tin 4).

Bir zamanlar Rabbin meleklere: Bakın ben yeryüzünde benim hükümlerimi uygulayacak bir halife, bir temsilci yaratacağım dedi. (Bakara 30).

Ben cinleri ve insanları, ancak ve ancak bana kulluk etsinler diye yarattım. (Zariyat 56).

Bu ve daha birçok Âyet-i Celile insanoğlunun bu üstün vasıflarını dile getiren hakikatlerdir. İşte insanoğlu bütün bu hakikatlerden yoksun/azade, nefsine düşkün, bencilliği yeğleyen, çıkarını önceleyen, heva ve hevesine çökkün, dünyaya dalgın, sınırsız ve engelsiz bir yaşam biçimini seçen, haz ve hız tutkunu bir hayat biçimini tercih ettiği içindir ki; üzerinde yaşadığı yerküreyi yaşamı paylaştığı hemcinsleri için zindana çeviriyor. Yakıyor, yıkıyor, dağıtıyor, parçalıyor, yok ediyor, öldürüyor, harap edip yerle bir ediyor.

Tercihini şerden yana kullanan İnsanoğlunun bütün bu çılgınlıklarını ve belki de daha fazlasını günlerdir devam eden Gazze saldırılarında açık bir biçimde görmekteyiz. İsrail’in Gazze’ye başlattığı ve soykırıma varan bu saldırılarda canlı yayınlar eşliğinde, sosyal medya kanallarında, Yazılı-görsel-işitsel basın yoluyla her birimizin gözleri önünde bütün bunlar cereyan ediyor. Akdeniz’in kıyısına sıkıştırılan ve dört bir yanını İsrail’in devlet gücünü kullanarak yerli halkını korkutarak, tehdit ederek, öldürerek, cebren ve bin bir hileyle sürgüne gönderdiği ama hemen akabinde bizzat kendisinin işgal ederek gelip yerleştiği Gazze şeridine kan kusturuyor, taş üstünde taş, omuz üstünde baş bırakmayıp şehri yerle yeksan etti. Zararı, ziyanı,  şiddeti, acıyı, ıstırabı, hüznü, gamı, derdi, kahrı, kederi, matemi, teessüfü, yıkımları ve ölümleri anlatmada kelimler kifayetsiz kalıyor.

Selam ve dua ile…

İNSANOĞLU’NUN YERYÜZÜNDEKİ ACI SERÜVENİ

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Uygulamayı Yükle

Uygulamamızı yükleyerek içeriklerimize daha hızlı ve kolay erişim sağlayabilirsiniz.

Giriş Yap

Yığılcanın Sesi Gazetesi ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!