İbrahim Arvasi

İSLAMDA EMANET VE GÜVEN

featured
service

Allah Rasulü (s.a.s.)’ne Risalet görevinin verilmesinin üzerinden dokuz yıl geçmişti. Önce sevgili Amcası Ebû Tâlib, ardından da vefalı eşi Hz. Hatice vefat etmişti. Mekke’de ki bu kasvetli hal daha da ağır bir hal almış ve Hz. Peygamber (s.a.s.) bir çıkış bulmak umuduyla Tâif’e gitmiş, ne hazindir ki oradan da umutsuz bir halde dönmüştü. Nihayet; ümidin, intizarın, beklentinin, umudun o sıcacık güneşi Medine’nin ufuklarından Dünya semasını ışımaya başlamıştı. O Kutlu Elçi hicret etmeden hemen önce Hz. Ali (r.a.)’yi yatağına yatmasını ve müşriklerin kendisine emanet olarak bıraktığı eşyaları sahiplerine ulaştırdıktan sonra Medine’ye gelmesini salık vermişti. Durum; anlam dünyamızda ki “Emanet ve Güven” duygusunun sınırlarını zorlayacak kadar derin ve bir o kadar da düşündürücüdür. Zira kendisini yalanlayan, hakaret eden, geçeceği yollara dikenler döşeyen, Kâbe’de namaz kılmasına mâni oldukları, hatta ve hatta kendisi için ölüm tuzağı/kapanı hazırlayan o günün müşrikleri değerli görüp başkalarına emanet etme konusunda tereddüt yaşadıkları eşyalarını hiç tereddüt etmeden Hz. Peygamber (s.a.s.)’e emanet etmişlerdi.

Emanet ile güven arasında çok sıkı bir bağ vardır. En kıymetli emanetinizi en güvendiğiniz isme, en çok güvendiğiniz isme de en büyük emanetlerinizi teslim edersiniz. Her bir ahlaki erdemde olduğu gibi “Emanet ve Güven” konusunda da Müslümanın yegâne örneği elbette Allah Rasulü (s.a.s.)’dir. O ki! Hayatını ikame ettiği Mekke toplumunda emanet ve güven konusunda öyle bir intiba uyandırmıştı ki,  kendisine daha bi’set görevi verilmeden önce kavmi tarafından “Muhammed’ul-Emin” ünvanı verilmişti. Günün şartlarına tabii olarak o da Mekke’de ticaretle uğraşıyordu. Dürüstlüğü, güvenilirliği, emanet duygusuna sadakatle olan bağlılığı, doğru sözlülüğü, güven veren karakteriyle bütün ahlaki meziyetlerini kaybettiği için cahiliye dönemi diye adlandırılan o günün Mekke toplumunda adeta karakteri ve insanlığı konuşturuyordu.

Bi’set görevini   alıp tebliğe başladığı zamanda kendisine onlarca iftira atılıp mecnun, deli, baş olma, reis olma sevdalısı, sihirbaz, cinlerin çarptığı kimse gibi sıfatlarla anılmasına rağmen karakteri, kişiliği, doğru sözlülüğü, emanet duygusuna olan bağlılığı hakkında düşmanlarından dahi en küçük bir sözün duyulmaması Hz. Peygamber (s.a.s.)’in ne kadar sağlam bir karaktere sahip olduğunu açıklamaktadır.

Emanet ve güven duygusunu kaybetmenin; insani ilişkilere büyük zarar verdiği, dostlukları yerle yeksan ettiği, ocakları söndürdüğü, dini duyguları tahrip ettiği, ticareti kesata uğrattığı, üretime zarar verdiği herkesin malumudur. Böyle kimseler toplum tarafından güvenilmez kişiler olarak addedilirler.

Emanete duygusuna sahip olmakla iman arasında çok sıkı bir bağ olduğu gibi emanete ihanet etmekle münafıklık arasında da çok sıkı bir bağ vardır. O Müminler ki! Kendilerine tevdi edilen her türlü emaneti korur ve verdikleri sözleri tastamam yerine getirirler”.(Mü’minun Suresi 8) Ayet-i Kerimesi bu gerçeğe işaret ettiği gibi “Emaneti olmayanın imanı yoktur. (Olgun Mü’min değildir.)(et-Tergîb ve´t- Terhîb)  Hadis-i Şerifi de bu duruma açıklık getirmektedir. Ayrıca Allah Rasulü (s.a.s.)’nün “Münafığın alâmeti üçtür: Konuşunca yalan söyler, söz verince sözünde durmaz, kendisine bir şey emanet edilince de buna hıyanet eder.” (Buhari, İman 24) Hadis-i Şerifleri de emanete ihanetle münafıklığın arasındaki sıkı bağa vurgu yapmaktadır. Ne Mutlu Emanet duygusuna sahip çıkıp güvenilir bir kişi olarak tanınanlara

Selam ve dua ile…

İbrahim ARVASİ

Yığılca Müftüsü

İSLAMDA EMANET VE GÜVEN

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Uygulamayı Yükle

Uygulamamızı yükleyerek içeriklerimize daha hızlı ve kolay erişim sağlayabilirsiniz.

Giriş Yap

Yığılcanın Sesi Gazetesi ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!