Kullarına karşı çok merhametli olan Hakk Teâlâ onlara sayısız nimetler bahşetmiştir. Kur’an’ın ifadesiyle: “Yeryüzündeki (bütün) ağaçlar kalem olsaydı, deniz(ler) ise (mürekkep olsaydı) ve yedi deniz daha (bunlara) katılsa da (yazılsaydı), yine de Allah’ın kelimeleri (sonsuz bilgi hazinesi, harika yaratılış hikmetleri, sizlere olan nimetlerini ve kudret eserleri) bitmezdi. (Kur’an’ın hikmet ve hakikatleri tükenmezdi.) Şüphesiz Allah, Üstün ve Güçlüdür, Hüküm ve Hikmet sahibidir.”(Lokman, 27) Bu nimetlerin en önemlilerinden birisi de hiç şüphesiz ömürdür.
Yüce Allah(c.c.)’ın; imtihan alanı olan dünya hayatında her birimiz için takdir ettiği kısa zaman dilimine ömür adını vermekteyiz. Ömür aynı zamanda mamur edilmesi elzem olup ebedi bir kazanca dönüştürülmesi gerekli olan dünyadaki yaşam serüvenini, dünya hayatı da ifade etmektedir.
İnsanoğlu bütün yapıp ettiklerinden sorguya çekileceği kıyamet gününde “Zerre kadar bir iyilik yapılmışsa onun mükâfatının verileceği yine Zerre kadar bir kötülük yapılmışsa da onun cezasının çekileceği” (Zilzal 7-8) Mahkeme-i Kübra’nın kurulduğu ve kişinin kardeşinden, annesinden, babasından, eşinden, çocuklarından, (Abese 34-36) dostlarından kaçacağı o unutulmaz günde elbette ömründen de sorguya çekilecektir. Bakın Allah Rasulü(s.a.s.) bu hakikati de bizlere şöyle haber vermektedir. “Hiçbir kul, kıyamet gününde; ömrünü nerede tükettiğinden, ilmiyle ne gibi işler yaptığından, malını nereden kazanıp nerede harcadığından, vücudunu nerede yıprattığından sorulmadıkça bulunduğu yerden kıpırdayamaz.” (Tirmizî)
İnsan fani, ömür kısa, dünya hayatı ise geçici, aldatıcı ve sonludur. Buna mukabil ahiret hayatı ise ebedi ve sonsuzdur. Bu hakikatten hareketle dünyadaki hayatın ifadesi olan ömür iyi değerlendirilmeli, imanla, ibadetlerle, takvayla, huşuyla, salih olan amellerle, güzel olan ahlakla, iyi fiillerle donatılmalıdır. Helal olan dairede ve Yüce Allah(c.c.)’ın rızasına uygun bir şekilde geçirilmek suretiyle hesap günü gelmeden önce hesaba hazır bir hale getirilmelidir. Bakın Nebevî bakış açısında akıllı kişi kimmiş? Hz. Peygamber(s.a.s.) şöyle buyurdu: “Akıllı kişi, nefsini hesaba çeken ve ölümden sonrası için çalışan, Âciz kimse ise, nefsinin süfli arzularına tâbi olan ve Allah’tan (olmayacak şeyleri ) temenni eden kimsedir.” (Tirmizî) İşte Hadis-i Şerif’in tarif ettiği akıllı kişiyi dünyada mesut, mutlu bir hayat, ahirette ise Yüce Allah(c.c.)’ın rızası, Hakk Teâlâ’nın cemalini seyretme, huzurun, felahın, ebedi mutluluğun yeri ve bin bir nimetin barınağı olan cennet beklemektedir.
Gayet kısa olan bu dünya hayatında birer imtihan vesilesi olarak bizlere bahşedilen her şey ölümümüzle birlikte yok olup gidecektir. Kendisinden istifade ettiğimiz bütün bu maddi olanaklardan, malımızdan, mülkümüzden, servetimizden bütün bunları nasıl kazandığımız ve tabii nereye harcadığımızdan, her bir azamızdan, ağzımızdan taşırdığımız her bir sözden, gözümüzün her gördüğünden, kulağımızın işittiği her bir sözden, elimizden, ayağımızdan, belimizden inceden inceye sorguya çekileceğiz. İnsanı Yüce Allah(c.c.)’ın rızasına ulaştıracak bütün ibadetler, salih olan güzel ameller ve eylemler imtihan alanı olan dünya hayatında yapıldığı zaman ahiret hayatında da bunun karşılığı alınacaktır. Çünkü dünya ahiretin tarlasıdır. Dünya tarlasına iyilik ekenler ahirette de iyilik biçecek, dünya tarlasına şer ekenler ise ahiret hayatında kötülük biçeceklerdir.
“Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten sakının ve herkes, yarın için önceden ne göndermiş olduğuna baksın. Allah’a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz ki Allah, yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır.” (Haşr; 18) Âyet-i kerimeden de anlaşılacağı üzere Mü’min kişi dünya hayatındayken kendisini hesaba çekmeli, nefis muhasebesi yapmalı, kısaca henüz hesaba çekilmeden önce kendisini hesaba çekerek buna yaraşır amellerle bir ömür sürmenin gayreti içinde olmalı. Aksi halde iman etmeyenlerin, müşriklerin, kâfirlerin duçar olacakları kötü akıbete duçar olmaktan kaçamayacaklar.
Selam ve dua…
